Sevgili Anneler, hatta anne adayları ve hatta anne aday adayı dahi olmayanlar, siz de bir itirafım var diyorsanız, ekibimize katılabilrsiniz. Arzu edenler itirafcianne@gmail.com adresine, varsa blog adreslerini de yazarak mail gönderebilirler. Ha, yok ben uğraşamam derseniz adsız olarak, yorum da yapabilirsiniz. Kayda bile gerek yok. Bilgilerinize.

21.12.10

Eyvah Kocam Hasta!

Bugünün anlam ve önemine binaen yazmadan edemedim. Tut, tut patladığımı hissettim.. İyi ki varsın itirafçı anne. 

Evimin erkeği, yuvamın asli varlığı, pek muhterem kocam hastalandı.. Mümkün olsa da herkes kaçsa ve canını kurtarsa! Aman Yarabbi! surat bir karış, sanırsın evde herkesle küs, çocuklara gülümsemeye bile mecali kalmamış, bana hepten dargın.. ki sahiden de dargın.. meğer çocuklar gibi hasta olmadan bir gün evvel huysuz da oluyormuş. Dün geceki huysuzluğu ve şimşek hızıyla mağara adamına dönüşü hastalığına alametmiş.. e ben de mağara kadınına dönüşünce hatta amazon kadınına ve iyi harbedince darılmak düştü bahtımıza gece. 

26.11.10

İçimi Kemiren Şüphe

Ey blog! Eşim burayı okumuyor diye içime dökmeye geldim. Dinler misin? 

Bir kaç gün önce kendi blogumda  şu yazımı yazarken hem fazla uzatmamak adına ama özellikle yanlış sonuçlara sebep olmamak maksadıyla, ki biri eşimin içindeki romatizmi kül etmemekti,  şunu itiraf edemedim. Burayı okumuyor nasılsa diyerek bırakıyorum kendimi. Saldım çayıra, Mevlam kayıra! Here we go blog!

Şimdi, eşim bana değerli bir takı aldı ya, gayet habersiz ve olağanmış gibi. Tamam  şimdiye kadar kendiliğinden hediye almışlığı çoktur; çiçekler, takılar ama böylesi değerli şeyleri ilk kez alıyordu. Başta epeyce afalladım. Eteklerim zil çaldı. Sanki bu hediyeye layık değilmiş gibi zevkten sarhoş olduğumu çaktırmak istemedim eşime. Yüzümde tüm gün ve gece süren yayvan gülümsemeyi bir türlü örtemedim, ne yaparsam yapayım -ki bir ara aklıma maazallah ne kötü şeyler getirdim ki somurtmayı becereyim- iki dudağımı bir araya getiremedim. Yazımda da dediğim gibi gidip gelip sevdim takıları, öpüp okşadım. Geceyi bu ayran budalası halimle geçirdim vesselam. Derken sabah oldu, yatakta kıvranırken birden pis bir ışık yandı zihnimde. Amanın! diyerek dikildim yatakta? Be hey Budala Anne, ya durum sandığın gibi değilse, ya pis bir günahın bedeli ise bu? Amanın ki ne amanın!

11.11.10

Eş ve kayınpeder

Eşiniz yaşlandıkça babasına benzediğine dikkat ettiniz mi? Babasına benzesin birşeycik olmaz diyenler olabilir tabe ancak bu benzerlik tiksindiğiniz bir sürü hareket olarak yansıyorsa size, o berbat bir şey olur işte. Benim eşimin babasıyla pek hazzetmeyiz birbirimizden. Biliyorum o da beni sevmez, istemez. Açıkça bir şey de söylemez, alttan altta işler, kaynana gibi yani. Samimi değildir, her işe karışır, her konuda konuşur bilir bilmez ve en önemlisi devamlı negatiftir, eleştirir, karısının her lafına tiksinerek cevap verir. Eyvahlar olsun ki eşim de yaşlandıkça giderek ona benzemeye başladı. Her şeye karışmayave devamlı olumsuz olmaya .. Burası iyi oldu ha, normal bloguma asla yazamazdım bunları. Eşim duysa kıyamet kopar çünkü nasıl babamla ilgili konuşursun dye.

3.11.10

Rezil bir itirafım vaaaar!

Çoktandır içimde tutuyordum bunu, sağolsun İtirafçı Anne sayesinde açıklayacak ve muradıma ereceğim. Ha açıkladım, ha açıklayacaktım yoksa. Geçenlerde bir deprem oldu ya hani. O sıradaki pozisyonumu yazmazsam çatlayacagım. Akşam saatlerinde olmuştu değil mi. Büyük çocuk yatakta uyku sıkıntısı çekiyordu. Ay, uf, uykum yok, ayy patlicam şimdi gibilerinden. Ben devamlı ona laf yetiştiriyorum.Küçük 4 aylık bebek, ana kucagında ve benim yanımda. Ben bir yandan ayagimla bebegi sallıyorum ve bilin bakalım o sırada başka ne yapıyorum, bilemediniz, bir elimde cımbız bir elimde ayna işimi görüyorum. Ama durun, daha bitmedi, bu sırada nerdeyim onu da bilirseniz hepinize 100 puan, tahminleri alayım?

M.

27.10.10

Bir Annenin Terapi Odası

İlk itirafımı bu konu hakkında yazmak istemezdim. Ama gelin görün ki aklıma ilk bu geldi. Çünkü bu akşam tam da bunları yaşadım.
Evde akşam saatleri korkunç bir karmaşa oluyor. Normalde daha sakiniz de eve baba girdi mi karmaşa zirve yapıyor. Bütün gün tepine tepine yorulmuş ve yorgunluktan düşüp yatacaklarına, huysuzluktan beter olan çocukların birbirine karışan ağlamaları, bağırış çağırışları, yemek saati, uyku saati, babanın anneye nispet yapar gibi yorgunum deyip tv karşısında sızması, hem de bu karmaşa sırasında, banyo-mutfak tepişmeleri, gidip gelişleri, çocukların uyumamak için çeşitli alavare dalavareleri, oofff, yazmak bile karıştırdı içimi. Daha eklemek gelmedi içimden. İnsanın alıp başını gidesi geldiği ama tabii ki hiçbir yere gidemediği bir karmaşadır kısaca. Baba pek etkilenmez de, açar televizyonu, seyredilecek birşey illa ki bulur ve kapatır kendini kendi kıt dünyasına. Bence otistiklerin televizyonun içine girip, adeta orada yaşamaları gibi bir hal hasıl olur. O yüzden etrafta kıyamet mi kopmuş, biri mi ölmüş, önemli değildir. İşte böyle zamanlarda her zaman değil ama bazen atarım kendimi banyoya. Bilgisayarı da alırım, kapatırım kapımı, tuvaletteyim edasıyla, çok da ilişemezler bana. Yarım saat kaldığım olur burada. Arada gelenler, gidenler olur mutlaka da, gene de dört duvarda yalnız kalma fikri bile iyi gelir bana. Bazen hiç kaçacak fırsat olmaz, çocuklar uyuduktan sonra yaparım. Bu koşulda bile iyi gelir bana orada olmak. Denemeyen varsa deneyin mutlaka.

M.

21.10.10

Ayın İtirafı - Annenin eş ve leş olma hali üzerine

Özellikle anneliğinin başında olanlar,  iyi bir anne olabilirler belki ama berbat bir eş olurlar. Hatta çekilmez bir eş olurlar. Zira evde bebekten başkasını gözü görmez yeni yetme annenin. Eş salonda yatırılır,  bebek anneyle yatar çoğunlukla. Baba kendi başına devinip duran bir nesneye dönüşür, dönüştürülür hatta. 

Anne kişisel bakımdan tamamen uzaktır. Baba eve geldiğinde karşısında pijamaları ile bulur eşini devamlı.  Öyle derli toplu temiz bir pijama değildir bahsi geçen asla. Ekşimiş süt kokulu, süt lekeli, terli, hatta daha ileri gidersek anne temizliğe de girişmişse çamaşır suyu kokulu,  insanlık dışı bir hale eşlik eden bir pijamadır bahsi geçen. Annenin saçı başı dağınıktır çoğunlukla, üstüne bir de bebek yıkanmışsa buharın etkisiyle kabarıp da tüleren saçlarıyla cadı kazanına dönmüştür kafa. Anne saçını taramaktan acizken elbette tüylerini temizlemekten de uzaktır. Genellikle bıyıklıdır ve bacaklar da bu durumdan nasibini almıştır. Tiksinç bir haldir sözkonusu olan vesselam. Doğal olarak beklenen, eşin böylesi bir kadına mümkün değil yaklaşmamasıdır ancak erkek bünyesi herşeye razıdır. Razıdır da 'bu leş halde bu adam beni hala istiyor' deyip topuklarını poposuna vura vura eşinin kollarına atılacağına, binbir türlü dalavere, afra tafra ile uzak durur eşinden. Hele bir de evde anneanne varsa eş her türlü üvey evlat muamelesine tabi tutulur. An olur eş eve geldi mi gelmedi mi bilinmez, önemsenmez de. 

Leş annenin kendine bile hayrı yokken eşine hayrı elbette yoktur. Zira dünyası minyatür bir hal almıştır ve o dünyanın merkezinde bebeği varken içinde başka canlı barınmamaktadır.

İ.

10.10.10

Gelin Siz de Katılın Bizlere!



Annelerin içlerinden geçen ama bir türlü yazmaya cesaret edemediklerini paylaşalım diye kuruldu bu blog. Burası bir itirafname platformudur. İsminizi yazmak zorunda değilsiniz, herkese kapımız açık. Alın kahvelerinizi, kurulun koltuklarınıza. 

Ya yorum yaparak katılın itirafnameye, ya yazar olun, ya da haftanın itirafını belirleyen kişi olun. Size kalmış. Kimliksiz de katılabilirsiniz buraya. Blog yazarı da olmak isterseniz ne ala..